SOSYAL ÇÜRÜME

Geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin TV kanallarından birinde sokak röportajı izliyorum. Kadının biri kendisine uzatılan mikrofona, ülkedeki “Sosyal Çürüme”ye deyinerek bunu etraflıca anlattı. Şuan burada da ayni durum söz konusu ülkemizde, şu bir avuç toprak parçası üzerinde, toplum olarak “Sosyal Çürüme” kavramının en dibinde bulunuyoruz ve yaşıyoruz. Nedir bu “Sosyal Çürüme”, gelin hep birlikte bir göz atalım. Sosyal çöküş (buna toplumsal çöküş, medeniyet çöküşü veya sistem çöküşü de denilmektedir) ; toplumun A dan Z’ye inanç (dinsel inanç), amel (amaçlı olarak yapılan iş), ahlak ve bütün yaşam biçiminin bozulması, doğru yoldan çıkması, sosyal çürümeye, yani toplumsal çöküşe sebep olmaktadır.

Toplumsal olarak yaşanılan bu sosyal çürüme, beraberinde şiddetin artmasına sebebiyet verirken, güven eksikliğini ortaya çıkarır ve toplumsal duyarlılık bu yolla giderek kaybolmaya yüz tutar. Tıpkı şuan içinden geçtiğimiz zaman diliminde, memleket içerisinde olan olaylara ve yaşanılan siyasi istikrarsızlık ve ekonomik sıkıntılara kayıtsız kalmamız gibi!!! “Toplumsal Çürümüşlük” bir toplumun geleceğinin ellerinden kayıp gitmesine olanak sağlayan en büyük etkendir. Ve ne acıdır ki, bu konuda uzmanlar, toplumu bilinçlendirmek adına, uyandırmak adına, ne makaleler yazmakta, ne de uyarılarda bulunmaktadır.

Yani hepimizde bir sosyal çürüme, bir çöküş, bir umursamazlık mevcuttur. Son yıllarda boşanmalardaki artış, insan ilişkilerindeki zayıflık, kriminal olaylardaki artış, ahlak kurallarındaki yozlaşma, aile içi şiddet, adam kayırma, yolsuzluklar, rüşvet, usulsüzlükler ve daha buna benzer birçok olaylar “Sosyal Çürüme”nin en bariz örnekleridir. Dinselliğin ve muhafazakarlığın biat kültürü ile birlikte içimize yerleşmesi ve bu unsurların her şeyin üzerinde tutulması, zaman içerisinde toplumu parçalamıştır. Bu sayede toplumda birlik ve beraberlik ruhu yitirilmiştir.

Çünkü, bir kısım muhafazakarlığın, ki bunlar sonradan getirilip içimize bilinçli olarak yerleştirilen kişilerdir, destekleyicisi olurken, diğer bir kısım ise etkileşmeyen, özünü kaybetmeyen, yabancı kültürleri benimsemeyen ve kabullenmeyen olurken, küçük bir kesim de bu ikisi arasında gel-gitler yaşayanlar olmuştur. Yani, toplum olarak hem çok kültürlülüğün getirdiği dez avantajı yaşarken, bir de siyasi biatın getirisi ve aile içi ekonomik çıkmaz, çöküşün habercisi olurken, içten içe “Sosyal Çürüme” bireylerde yer etmeye başlamıştır.

Peki ama bu çürümüşlüğün, bu çöküşün çaresi yok mu diyorsanız, ilk evvel yapılması gereken, çekirdek ailede çocuk eğitimi ve gelişimi ön planda tutulmalı, ahlakı değerler, adabı muaşeret kuralları üzerinde sıkı bir eğitim, daha sonra toplumsal olarak sevgi, saygı, hoşgörü gibi erdemler en ön sırada yer almalıdır. Lakin, tüm bunlardan evvel ülke nüfusunda gereksiz kimlik dağılımı durdurulmalı, liyakata dayalı atamalar yapılmalı, ve ülkenin geleceğini belirlemek için yapılan seçimlerde her bireye oy kullanma hakkı verilmemelidir.

Bu topraklar üzerinde gelecek kararı verecek olanlar, bu topraklar üzerinde doğup büyümüş olmalıdır. Ayrıca, mecliste yer alacak olanların da doğum yeri bu topraklar olması gerekirken, tahsil durumu, diploma geçerliliği ve yaş sınırı olması şartı elzemdir. Bütün bunlar bu güne kadar önemsenmediği için, şu an “Sosyal Çürümüşlüğün” en dibindeyiz.

Vesselam